5.05.2008

Şiddet

Ben en çok sabahları yazmayı seviyorum. Sabahları düşünmeyi. Gün boyu kirlenmeden, uykunun izleri de henüz silinmeden. Yaşadıkça yeni odacıklar açıyorum beynime gün içinde. O yüzden bölünüyorum. Ama sabahları hapisane bahçesini tararken hiçbir kurbanını kaçırmayan ışıklar gibiyim. Nereye baksam sadece orayı görüyorum. Odaklama ayarı yapmama da gerek kalmıyor üstelik:)))

Mesela şimdi...

Aktris okuluna gitti. Maşuk işine. Kaplumbağa uyuyor...

Aklıma birşey takılıyor. Şimdi bu çocuklara biz kendimize göre doğruları öğretiyoruz ya. Güya süregelen düzendeki eksiklikleri, engelleri yıkıp geçmenin yollarını sokuyoruz ya kafalarına. Burda şiddet nerde başlıyor merak ediyorum.

Yarış atı yapmayacağım diyerek çocuğunu dersaneye göndermeyince bir aile, çocuk sınıfta ve arkadaşları arasında kendisini ne kadar dışlanmış sanıyor acaba? Ya da düzgün müzik dinlesin diyoruz ama popüler müzik mırıldanmak sınıftaki arkadaş grubu arasında bir prestij meselesi ise bizim çocuğumuza yaptığımızı sandığımız iyilik nerde kötülüğe dönüşüyor.

Çocuğum farklı olsun. Kendi tarzı olsun. Güzel şeyler okusun. Güzel şeyler düşünsün.
Laf!!!! Çocuk arkadaşıdır:))) Senin bunu değiştirmek için her yaptığın da aslında şiddet tanımına girer.

Aslında şu iki üç satırdan daha derin de mevzu. İpucu olsun diye kendime. Sonra yazmak üzere giriş yaptım.

4 Yorum:

Sanem dedi ki...

Çocuğumumun bugünün koşullarında iyi bir yeri kazanabilmesi için, bir meslek sahibi olabilmesi için, en önemlisi de ilerde mutlu olabilmesi için, okul ve dersaneyi birlikte götürmesi gerekiyorsa, okul bu konuda yeterli gelmiyorsa, bu da benim çocuğumu bir "yarış atı" yapıyorsa, ben yarış atı olmasına razıyım.
Herkes istediğini düşünmekte özgür tabii. Benim düşüncem beni bağlar sadece.
Popüler müziğe gelince, dinlesin. Varsın popüler müzik dinlesin. Kendini bulma arayışına girdiği zaman değişen düşünceleriyle ve hayat görüşüyle birlikte, zaten dinlediği müzikler de değişecektir.

Geveze Kalem dedi ki...

Devamına ne hacet, yeterince açık yazmışsın zaten. Sardunyacığım, biz kendimizce doğru olanı göstereceğiz ve uygulamalarımızla daha derin kavramalarını sağlayacağız. Evde istediğin müziği dinle, o 'o kız beni sevmeli, bana kazak örmeli'yi duyacak mutlaka. Zaten doğrusu da bu. Çeşitlilik olacak ki seçim şansı olsun. İlk başlarda bir gün onu, bir gün bunu beğenecek. Sonrasında temeli oturunca iyiyi mutlaka benimseyecek.
Okulda öğretmenleri, arkadaşlarının velileri koşturdukça, kendi ailesinin farkını kavrayacak. Sana üzülerek gelip arkadaşlarının dersane serüvenlerini anlattığında sen de ona isterse destek olabileceğini söyleyeceksin. Ve bu düşünce ona öyle nimet gibi görünecek ki, değerini bilerek ve kavramış olarak girecek bu yarışa. Sorumluluğunu kendi kendine almış olacak. Ama önemli olan başta ona fikrini sormak bence.

Ebru Oğuş dedi ki...

lütfen biraz kayar mısın, düşüncelerime basıyorsun!!
iyi bir okula gitsinler ama sosyal önden başarılı olmalı, dersane özel ders falan istemez, kendileri başına ne yapabiliyorlarsa. başarılı olacaklarsa zaten olurlar, yarış atı da değil mübarekler.. bir şehri adını duymadığım köyünde okuyan bir genç kendi başına yapabiliyorsa eğer, onlar da yapabilmeli. yapamazlarsa dünyanın sonu değil, adam olsunlar yeter!!!

Adsız dedi ki...

Dersaneye gitmek de degil populer muzik dinlemek de degil tabiki mesele.
Oncelikle kendine, sonra çevresine karsi sevgi,saygı,guven, sorumluluk tasiyan bir cocuk yetistirebilirsek ve o cocuk her ortamda deger yargilari ile dimdik ayakta kendi kararlarini bencilce degil objektif bir sekilde verebilecek durumda ise eger, varsin siradan olsun degil mi sardunyam. Bence senin icin rahat olsun. Cocuguna herseyin en guzelini vermeye calisirken degilmi ki sen onun toplumdan kopacagi endisesini tasiyorsun, neyse gereken hissedersin, bulursun, uygularsin.Biraz da o sana ogretir.
deniz rengi