10.06.2018

Işık

Kendin olmak galiba Zen gibi. O kadar basit ki ihtimal vermiyorsun ve zihninde zorlaştırıyorsun. Orasına burasına gereksiz ıvır zıvır takıyorsun, ağırlaştırıyorsun, korktuğun için belki de zorlaştırıyorsun. Olman gereken seni depoya kaldırıp kendin de bir kenara çekiliyor, hayatın haragürelesinde yuvarlanıp gidiyorsun. Herkesle aynı şikayetleri diline dolayıp ezbere hareket eden ama içten içe anksiyetesi olan bir robot gibi gününü yaşıyorsun.

Dur dedim buna. Ben durunca herşey durdu. Kuşlar mesela. Uçarlardı saatlerce, ben de izlerdim saatlerce. Dur dedim. Asılı kaldılar havada.

Sonra rüzgar durdu. Yaprak kıpırdamadı. Çiçekler durdu. Çocuklar durdu. Saatler durdu.

Bir tek nefesim durmadı. Çektim havayı içime. Sadece var oldum. Nefesimi verirken sol kulağım mesela hafif bir parladı. Derken yüzüme yayıldı ışık. Devam ettim nefes alıp vermeye. Her nefesimle elim yüzüm ışık içinde kaldı.

Sadece nefes aldım. Kendim oldum. Dört bir yanım artık ışıktı.


31.05.2018

Canım öyle istiyor

Bir bebeği hazırlayıp deniz kenarına götürsem. Ayaklarını suya soksam.
Ya da kulaklıkla müzik dinlerken evde tek başıma kabak çekirdeği çitlesem.
Ya da karşı parkta ağacın altındaki bankta şöyle beş dakika içim geçse.
Ya da  son kullanma tarihi geçmiş tüm ilaçları atmış gibi ferahlatacak bir düzenleme işi yapsam.
Ya da Kaplumbağa ile onun sevdiği bir filme gitsek de çıkınca iki laflasak.
Ya da annemin saçlarını boyasam.
Ya da kızım bir kahve yapsa da falıma baksa.
Ya da tanımadığım bir ülkede olsam. Şehir meydanında öylece otursam. İzlesem...

22.05.2018

Metafor yağmuru

Karar verdim. Metafor yağmurlarını bitiriyorum. Yeterince ıslandım. Ben hariç kimse de anlamadı ıslandığımı.
Artık dümdüzüm. Şemsiyesiz, şapkasız, yağmurluksuz. Hatta ayakkabısız. Böyle daha sağlam olacak. Acısa da sorun olmaz. Herşeyi hissedeceğim.
Kelime kelime mi devam etsem hikaye hikaye mi bilemedim.

Geçenlerde aradı Tuğba. Okumuş. Yine hiçbirşey anlamadım dedi. Ben de dönüp okuyunca anlamıyorum bazen dedim. Dediğim anda yağmur hafifledi işte. Metafor sağanaktan serpintiye dönüştü. Bir anda bitmiyor tabi de. Ben biliyorum. Metafor yağmurlarını artık bitiriyorum.

14.05.2018

Gelincik


Sadece isimleri vardı öykülerimin. Hepsi bir kağıtta yazılı kaldı. Cebimde saklandı. Çünkü gelincik yağıyordu gökten. Taze gelinler gibi. Kıpkırmızı. Şiirler aradım. Bulamadım. Kağıt kalemi aldım. Yazamadım.

Meğer bir elektrik çarpması gerekiyormuş, bilememişim. Karşıma dikilmesi gerekiyormuş harf harf. Hepsi kırmızı. Hepsi taze gelin. Dedim hoşgeldiniz.

Omurgamı destekledim önce. Yastıklarım meşhurdu. Kılıfları tülden. Üflesem uçacak sanırdım. Taş gibi dimdik tuttu.

Sonra karşıma dikilen harfleri soktum hizaya. Bir de gelincik kırmızısı üfledim ekrana. Oldu. Görünmez sandığım ne varsa kıpkırmızı bir kan lekesi oldu. Yayıldıkça dikişlerim attı. Yaralar çoktan kaynamıştı. Hadi dedim kendime. Gelincikler halaya durdu.

8.09.2017

salamura hücre


Tek bir hücrem kalmadı yazmayalı dürtülmeden, vesile yaratılmadan. Kimbilir kaçıncı ben oldum. Hücreden hücreye yapılan bellek nakillerini düşünmeden kaç kere yok olup kaç kere yeniden görünür oldum. Deri değiştirir gibi her hücrem yenilerken kendini peki nasıl oldu da bellekteki imzalar taşınıp durdu ordan oraya? Artılarım eksilerim kendilerini bileylerken nasıl oldu da uzun boşluklara baka baka yoruldum, uyudum? Sorulardan başka yüküm kalmadı gibi görünüyor. Oysa sorular da zaten bir cevap için sorulmuyor. Soru işaretsiz cümle kuramaz oldum. Bunların hepsinden de yeni hücrelerimi sorumlu tuttum. 

Önce tazyiksiz birikti harfler kelimeler. Salamura. Bastım kaya tuzunu üstlerine. Ağır bir taş koydum içime. Bekledim renkleri atsın. Bekledim kalıcı olan kazansın. Bekledim geçsin. Geçer dediklerim geçmedi. Geçmez dediklerim yok oldu gitti. Derken yavaş yavaş gaz doldu içimdeki odalara. Dedim geliyor basınç. Sıkışsın iyice hava. 

Önce patlatmaya çalıştım. Şimdi de patlamadan yazayım dedim. Yeni hücrelerim. Hepsi sizin yüzünüzden oldu. 

31.01.2017

düzensiz kalp çarpıntısı


Ne zaman tanıştığımızı tam olarak hatırlayamıyorum. Hep tanıyormuşum gibi işte. Bazen mesai saati kaçamaklarında buluştuk. Bazen planlı programlı. Bir sürü iş değiştirdim ben. Her iş yerime geldi galiba. Ya da ben öyle kazıdım attım hafızama. En dertli olduğum anda yanında ağladığımı da hatırlarım salya sümük, manik dönemimde olgun bir sessizlikle beni izlediğini de.

Çok dürten oldu beni yazayım diye. En çok onunkiler işe yaradı. Adını görmem yetti bazen arkadaşların yazılarının yorumlarında. Kelimelerini okurken sesini kulağımda duyduklarımdandır. Bir de saçını düzeltişi gelir gözümün önüne hep. Kahküldaşımdır. Beraber diz ağrısı da çekmişliğimiz vardır, az yiyelim diye yanımızda kendi yemeğimizi taşıyıp buluşmuzluğumuzda. O bu şehre gelirken ben onun ayrıldığı şehre de gitmişimdir. Ama hep yollarımızı kesiştirmişizdir.

Sesini en sevdiğim alarmımdır. Uykumdan şefkatle uyandırır. Hiçbir yaprağını atmadığım takvimimdir.

Az önce yazdım ona. Doğum gününü kutladım. Orda olduğunu bilmek beni nasıl mutlu ediyor bilsin istedim. Bana her "yaz" dediğinde kalp çarpıntım ondandır.

Leylak dalımdır. 

16.01.2017

Su

See original image
Diyalogların yerini önce monologlar almıştı. Uzun süredir de sessizlik. Katı bir sessizlik. Simsiyah perdeli. Arada aralıyorum. Manzara hep aynı. Duvarlar. Boyasız badanasız. Sevimsiz. Yazısız. Geri kapatıyorum perdeleri. Dönüyorum sessizliğe. Tarihi günlere tanık olmayı reddediyorum. Kendi tarihimi yazıyorum sessizce. Suya. İlerde soran olursa suya bakın diyeceğim. Oturun bir su kenarına. Dinleyin. Sessizce. Duyarsınız.