28.06.2009

trt programı gibiyim


Sevdiğim bir TRT programı gibiyim. Kimsenin izlemediği saatlerde yayınlanan, yönetmenlerin zevk için çektiği bir hayatı yaşıyor gibiyim. Gündem devriliyor, yıkılıyor, eğilip bükülüyor. Ama beni gündemin hiçbir maddesi şaşırtamazken Gezelim Görelim'de izlediğim bir sohbet ağzımı açık bırakabiliyor mesela. Zaten bu ülkede beni şaşırtabilecek hiçbir gelişme olamaz. Herşeyin olasılık hesabı eşit çıkıyor, her şok ve komplo bir diğerinin sağlaması gibi. Hepsi birbirine tutturulmuş aynı uzun havada.

Yaz saatine geçtim. Gündemi, hava sıcaklığı, ilişkileri, çamaşır yıkama sıklığı bile gündelik hayatımdan farklı bir düzende kurulu olan bir hayata ummadığım bir hızla geçiş yaptım. Sessiz kalarak hem ülkede olup biteni daha demli izleyebiliyorum hem de bazı anlar sadece mavi bir ojeyi seyrederek uykuya dalıyorum.

Eskiden (eskiden dediğim üç beş gün önce gibi geliyor ama sanki bugünden önceki hayatım desem daha doğru olur) olayları kaçırmadan izler, gözlemler, yorumlamak için sabırsızlanır, içimden çiğ cümleler kurar, yargılara ulaşır, paketleyip depoya kaldırırdım vardığım sonuçları.

Şimdi izlerken,gözlemlerken, şahit olurken sessizlik ilk maddesi varlığımın kuruluş sözleşmesinin. İçim de sessiz dışım da. Banane'den uzak bir sessizlik. Çay demler gibi aynı. Konuşmak ve sesini duyurmaya çalışmakla harcamayınca takatimi, görüş mesafem arttı ve keskinleşti.

Bir de Bakırköy'ün gizli tarihini okuyorum. Delilerin samimiyetini deli gibi özlüyorum.
Hiç bu kadar kum tanesi olmamıştım.

Bir de turkuaz ne kadar tuhaf bir renk. Şirin değil, sıcak değil, havalı desen çakma asilzade havası var gibi. Hiçbir sıfat tanımlayamıyor gibi. Tarafsız bir renk gibi. Tüm renklerin jokeri gibi. Elle tutulur bir maske takmam gerekseydi yazları kesin turkuaz rengine boyardım yüzümü. Elle tutulmayan gözle görünmeyene de boya badana gerekmiyor.

4 Yorum:

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

Bu sessiz kalışlar, bu şaşırmamaların hepsi bütün olup bitenden yorulmaktan gibi geliyor bana. Sanki bir zaman sonra bütün bunları izleye izleye omuzlarımıza taşıması imkansız bir yük binmiş gibi bırakıveriyoruz kendimizi. Zira eğer bu bırakışlar olmasa devam etme gücü bulamayacağız kendimizde. Ben öfkeden çılgına dönüyorum olan bitene bakarken. Sonra o öfkeden yorgun düşüyorum. Herşeyi olabilirlik dahilinde düşünürsem o yükten kurtulurum gibi geliyor. Sana da olan bu mu Sevgili Sardunya?

tavsan dedi ki...

Ne gusel, ne gusel. Mavi benim en sevdigim renk -evet, boyle bir ayrim yapmak durumunda kalirsam, tereddutsuz seciyorum maviyi. Bilezigin cok guzel, ojelerin daha da. Benim de ondan azcik daha koyu mavi ojelerim var.
O yonetmenin kendi zevki icin cekilmis trt dizileri deyince aklima ilk Sasifelek Cikmazi geldi. Gerci ben dahil bayaga bir izleyicisi de vardi sanirim. Oyle bir hayatsa mesela, ya da daha durgun ama keyifsiz degil, pek canim cekti. tadini cikarasin damita damita:)

Yazmak iyidir... dedi ki...

Fotoğraf tek başına serinletti beni.

Unknown dedi ki...

Turkuaz haykıran renk bence; hem asilim diyor hem de diyor ki beni taşırken dikkatli olun taşıyanı rezil de ederim vezir de...
tıpkı sendeki vezirliği gibi :))