26.05.2010

Eski bir Fransızca'dan*

Bir gün ya da belki bir gece, kulağıma bir ses sabırla, kelimeleri tane tane telafuz ederek deseydi ki “yolun düşecek o sokaklara. Dalların budanışına bile hayret edeceksin. Evcil hayvanların tuvaleti olarak düzenlenmiş özel alanlardan tut da hiçbirşey den hiçbir zaman memnun kalmamaya şartlanmış yolculuk arkadaşlarına kadar her şey hala seni şaşırtacak. Sanıyorsun ki sen bir tek doğduğun ya da büyüdüğün ya da şu anda ekmeğini kazandığın topraklarda ağzın açık kalıyor. Bir tek ana dilinde şaşırma ünlemi senin için makbul. Bir gün göreceksiniz ki sınır tanımaz, ülkeden ülkeye şaşmaz bir hayret seninkisi. Süresiz bir sürgünsün hayret aleminde. Çok merak ettiğin o sokakları, elektrik direklerini, hudut çizilmeden bariyersiz bir sokak medeniyetinin çizgisinde çığlığa dönüştüğü parklarını, tutunamayanların dişlerinin arasına sıkışmış bir kıyma siniri gibi yol kenarına tüküren ve tükürüğünün yapışkan kazasıyla oraya sabitleyen bir düzenin de var olduğunu göreceksin. Ve de bunu söylediğimde belki şaşıracaksın yine ama göreceğin tüm bu mihenk taşları yine senin şaşkınlık sebebin olacak. Kimseyi anlayamadığını, evrensel tüm dillerin bile istemedikçe ruh diline çevrilemediğini göreceksin.


Kifayetsiz kelime dediğin altı üstü çengelsizlik etiketi, halatın bir dala, bir taşa tutunamayıp toprağın üzerinden hızla sıyrılmaya devam etmesi demek tozu dumana da katsan, görünmezlik pelerine de sarılsan kancasızlık seninle olan randevularına hep sadık kalacak. Sen hep şaşkın, hep toprağın üstünde tüm engellerden sıyrılan bir kancasız olarak hızla seyrüseferine devam edeceksin. Ne doğu ne batı ne eklemeli ne bükülmeli diller ne çöp ne hastane hijyeni, ne topuklu adımlar ne yalın ayak tozlu topuklar… ne gitme… ne kalma… ne ses… ne nefes.

Ne sen ne ben ne o…

Hep aynı kalacak

Şaşkınlığın bile.

*Eski bir yazı. Kağıt kalemle kayıt altına alınmıştı. Defterden ekrana aktarmak zaman aldı.

0 Yorum: