Bugün sulu sepken, bol yağışlı ve yer yer gök gürültülü bir ayrılış oldu sabahleyin. Derin bir nefes aldım. Orda bıraktım. Dönüp baktığımda susmuştu. Öğretmeninin boynuna dayamış burnunu. "Böylece bırakıp eve mi gideceğim?" sorusunun yerini son derece güçlü geliştirilmiş savunma mekanizmamı kullanarak "Allahtan böylece bırakıp işe gitmek zorunda değilim, eve gidiyorum. Birşey olursa ararlar, iki adım ötedeyim bıdı bıdı bıdı" cümlelerine bırakıp bol derin nefesli bir yürüyüşle eve geldim. Kahvaltıyı hazırladım. Uyuyan güzeli öpe koklaya uyandırdım. En yağlı ürün açma olduğu için elbette onu almıştım kahvaltıdan. Light ürünleri kaldıramayacak kadar mutluyum:) İçimdeki karbonhidrat canavarını birkaç gün serbest bıraktım.
Oturdum sonra, içime sine sine çeviri yapıyorum. Güzel bir projenin güzel bir basılı materyali. Zorlasa da, arada sırada "ben de dünyayı gezsem, popomu sıkıp yaparım en azından kısa bir film, şu gündelik koşuşturmacada ne de güzel bir vazo ya da dantelli fiskos masası "içi boş dışı janjanlı feminizm" yaftası" şeklinde cümleler kura kura yapıyorum çevirimi...
Ama bugünün şu ana kadar olan bölümünün ana fikri: dünya kadınları nerde biz nereye?
Günün şu ana kadar olan bölümünün şarkısı: kadınlar kadınlar dağlara doğru.
Yallah.
(Yanık kokusu geldi mi? Kablolar değmiş galiba birbirine yine. Bir daha okudum da yazdıklarımı, bana öyle geldi)
2 Yorum:
geldi geldi.. yanık ekmek kokusu gibi .. anladım ben :)
Cıss:)
Yorum Gönder