Sessizce girdim odaya. Başımı kaldırmadım. Yavaşça koydum bavullarımızı kenara. Üç bavul. Benim, oğlumun, kızımın. Uyandırmamak için hemen çıktım.
Merhaba'lar, hoşgeldin'ler, ne kadar da büyümüşler'den sonra... terim de soğuyunca yavaşça kalktım kanepeden. Salondan çıktım kimseye birşey demeden. Anneanneleriyle boğuşuyordu çocuklar. Farketmediler ayrıldığımı.
Gittim. Bu sefer hazırdım. Açtım kapıyı. Girdim içeri. Kokusu değişmiş. Kimi eşyaları da. Kitaplıkta aynı kitaplar. Gardobun kapağı da açılırken hala gıcırdıyor. Duvarlarda benim kızın fotoğrafları var. Pencereden baktığımda artık sokağı saklıyor limon ağacı. O kadar büyümüş.
Oturdum çekyata. Baktım odama. Sonra gözlerimi kapattım. Arkama yaslandım. Bekledim.
Duvarlarım hala fısıldayarak konuşuyordu benimle. Hoşgeldin dediler. Gözümüzün önünde büyüdün dediler. İlk sigaramı, ilk şiirimi, ilk büyüme ağrılarımı hatırlattılar. Her biri birer cümle ile özetledi sakladıklarını.
Gözlerimi açtım. Ayağa kalktım. Oğlumun altını değiştirmek için bir bez aldım bavulundan yavaşça. Yeni yetme günlerimdeki gibi odamdan çıkmadan boy aynamda kendime göz attım. Kapıyı kapatıp çıkarken duvarlar aralarında fısıldamaya başlamışlardı yine.
Fısır fısır fısır fısır....
3 Yorum:
ne güzel anlatmışsın. ben de o anları gözümde canandırdım şimdi . eskilere gittim mutlu oldum...
duvarlar,üzerinde asılı saat ve kartpostallar...pütürlü,yıllanmış,
üzerinden geçen onca sene sonra bile daha dün ayrılmış hissini yaratan duvarlar.
en fazla acıtanı da odanda yatağının üzerinde bebeklerinin altını alan birkişiye dönüştüğünün farkedildiği an.
o an...yoğun,içine akan gözyaşları.
ağır kıvamlı.geçmesi zaman alan o "an"lar.
daha dün sen bebektin o evde.o yatak senindi.kıvrılıp bir köşesinde sen yatıyordun.forman işte o dolapta asılı,çamaşırların şuradaki çekmecedeydi.sen ne zaman büyüdün de kucağında bebeğinle girdin,oturdun,dokundun bana diyen duvarlar...
Babaevi nasıl bu kadar hem yaban oluyor hem de seni sarıyor çözemedim.
Yorum Gönder